Hexa Capita

  • ANA SAYFA
  • HAKKIMIZDA
  • RAPORLAMA
    • TSRS Raporlaması
    • Entegre Raporlama (IR)
    • Avrupa Sürdürülebilirlik Raporlama Standartlarına uygun Sürdürülebilirlik Raporlaması (ESRS)
  • ANALİZ
    • Çifte Önemlilik – Finansal Önemlilik – Etki Önemliliği Analizleri
    • Finansal ve Finansal Olmayan Performans Bağlantı Analizleri
    • Sermaye Akış Tablosu & Etki Analizi
    • 6’lı Sermaye Sistemi Entegrasyonu
  • EĞİTİM
    • Kurumsal Sürdürülebilirlik & ÇSY (ESG) Eğitimi
  • BLOG
  • İLETİŞİM

Author: hexa_user

Entegre Düşünce Sistemi ve Altılı Sermaye Yönetimi: Görünmeyen Sermayeyi Görünür Kılmak

Pazar, 12 Ekim 2025 by hexa_user

Şirketleri sadece finansal tablolarla değerlendirmek, aslında buzdağının yalnızca görünen kısmına bakmaktır. Bilanço ve gelir tabloları bize çok şey söyler ama her şeyi değil. Bir şirketin gelecekteki başarısını, risklere karşı dayanıklılığını ve uzun vadeli değer yaratma kapasitesini anlamak için rakamların ötesine bakmak gerekir.

İşte burada Entegre Düşünce Sistemi ve Altılı Sermaye Yönetimi devreye giriyor. Bu yaklaşım, yalnızca finansal sermayeyi değil; aynı zamanda üretilmiş sermaye, beşeri sermaye, entelektüel sermaye, sosyal sermaye ve doğal sermayeyi de dikkate alıyor.

Bugün bu sermaye öğeleri üzerindeki etkiler finansal tablolarda ayrı kalemler olarak görünmüyor. Ancak doğru yönetilmediklerinde, şirketlerin can damarı olan nakit akışını doğrudan etkiliyor.

Altılı Sermaye Neden Önemli?

Bir örnekle açıklayalım; bir şirketin çalışanlarına yatırım yapmaması kısa vadede giderleri azaltabilir. Ancak orta-uzun vadede verimlilik düşer, inovasyon kapasitesi zayıflar ve bu da nakit akışında bozulmalara yol açar. Benzer şekilde, doğal sermayeye zarar veren bir işletme, yüksek çevresel maliyetlerle karşılaşır; bu da doğrudan kârlılığa yansır.

Finansal SermayeKuruluşun mal üretimi veya hizmet sağlama amacıyla kullanımına sunulanlar; Borçlanma, özsermaye veya hibe gibi finansman yoluyla ya da faaliyetler veya yatırımlar yoluyla edinilenler gibi.  
Üretilmiş SermayeKuruluşun mal üretimi veya hizmet sağlama amacıyla kullanımına sunulan üretilmiş fiziksel nesneler; Binalar, ekipmanlar, altyapı (karayolları, limanlar, köprüler, atık ve su arıtma tesisleri gibi).  
Fikri SermayePatentler, telif hakları, yazılımlar, haklar ve lisanslar gibi fikri mülkiyet, zımni bilgi, sistemler, prosedürler ve protokoller gibi kuruluşa ait sermaye.  
Sosyal SermayeToplumlar, paydaş grupları ve diğer ağların kendi içindeki ve aralarındaki gelenek ve ilişkiler ile bireysel ve toplu refahı artırmak amacıyla bilgi paylaşma kabiliyeti.  
Beşerî Sermayeİnsanların yeterlilikleri, kabiliyetleri, deneyimleri, yenilik yapma motivasyonları, liderlik etme, yönetme ve iş birliği yapma kabiliyetleri.  
Doğal SermayeÜrün veya hizmetler sunulmasını sağlayan yenilenebilir ve yenilenemez doğal kaynaklar ve süreçler; Hava, su, toprak, madenler ve ormanlar gibi.  

Entegre Düşünce: Silo Mantığından Çıkış

Entegre düşünce, şirketin farklı departmanlarını birbirinden kopuk değil, birbirine bağlı bir sistem olarak görmeyi gerektirir. Pazarlama, insan kaynakları, finans veya operasyonlar… Hepsi birbirine bağlıdır ve sermayeler arası etkileşim üzerinden değer yaratılır.

Örneğin:

  • Beşeri sermayeyi güçlendirmek (çalışan bağlılığı), müşteri ilişkilerini iyileştirir (sosyal sermaye).
  • Doğal sermayeyi korumak (enerji verimliliği), finansal sermayeyi doğrudan destekler (daha az maliyet, daha yüksek nakit akışı).

Şirketler İçin Stratejik Avantaj

Entegre düşünceyi benimseyen şirketler:

  • Riskleri daha erken görür ve yönetir,
  • Fırsatları daha hızlı yakalar,
  • Paydaş güvenini artırır,
  • Ve en önemlisi: nakit akışını daha istikrarlı hale getirir.

Böylece yalnızca sürdürülebilirlik trendlerine uyum sağlamaz, aynı zamanda geleceğe hazır ve risklere karşı daha dirençli olur.

Sonuç: Görünmeyen Sermayeyi Görünür Kılmak

Entegre düşünce ve altılı sermaye yönetimi, şirketler için artık bir opsiyon değil, bir zorunluluk. Çünkü günümüzde kullanılan finansal tablolar işletmelerin gerçek değerini, gerçek gücünü yansıtmıyor. Beşerî, fikri, üretilmiş, doğal ve sosyal sermaye gibi görünmeyen sermayeler, doğru yönetilmediğinde şirketin nakit akışını ve finansal sağlığını doğrudan etkiliyor.

Dolayısıyla, entegre düşünceyi benimsemek yalnızca sürdürülebilirlik raporlarının gereği değil; aynı zamanda şirketlerin uzun vadeli başarısının ve finansal istikrarının sigortasıdır.

Read more
  • Published in Genel
No Comments

Görünmeyen Maliyetler: İş Dünyasında Değer Yeniden Tanımlanıyor

Pazar, 12 Ekim 2025 by hexa_user

Genel amaçlı finansal raporların asli kullanıcıları olan yatırımcılar, borç verenler ve kredi veren diğer taraflar karar verirken hangi verileri dikkate alır? İşletmelerin finansal durumu, finansal performansı ve nakit akışı dikkate alınan başlıca verileri içerir. İşletmenin cari oranı, likidite oranı, net kâr marjı, aktif kârlılığı, özsermaye kârlılığı gibi göstergeler, yatırımcıların karar alırken değerlendirdiği başlıca verilerdir.

Bu verilerin elde edildiği mevcut muhasebe sistemi, şirketlerin finansal performansını ölçmek için güvenilir ve uluslararası boyutta karşılaştırılabilir bir çerçeve sunmakla birlikte, 21. yüzyılın karmaşık dünyasında tek başına yeterli değildir. Mevcut finansal göstergelerin kapsamı bir işletmenin gerçek değerini ortaya koymaya yetmiyor. Bir başka deyişle, mevcut sistemde hesaba dahil edilmeyen yükümlülükler ve görünmeyen maliyetler bulunuyor.

Görünmeyen Maliyetlerin Tespit Edilmesi

İçten-dışa (inside-out) etkiler olarak adlandırılan, işletmelerin operasyonlarından kaynaklanan ve sürdürülebilirlik çerçevesinde tüm değer zinciri boyunca ortaya çıkan ekonomik, çevresel ve sosyal etkiler artık işletmeler tarafından daha yakından takip ediliyor. Karbon emisyonları, su kullanımı, atık yönetimi, iş gücü uygulamaları veya toplumsal katkılar gibi unsurlar bu kapsamda raporlanıyor.

Benzer şekilde dıştan-içe (outside-in) etkiler, yani iklim değişikliği, doğal kaynakların tükenmesi, sosyal eşitsizlikler veya regülasyonlardaki değişim gibi işletmenin dış çevresinden kaynaklanan risklerin ve fırsatların şirketlerin finansal durumu üzerindeki doğrudan ve dolaylı etkileri tespit edilerek raporlanıyor.

Dıştan-içe etkiler, içten-dışa etkilerin kısa, orta veya uzun vadeli sonuçlarıdır. Örneğin üretim süreçlerinden kaynaklanan sera gazı emisyonları uzun vadede iklimle ilgili riskler kapsamında tedarik zincirlerinin kırılması, yeni regülasyonlara uyum için yüksek maliyetler, hammaddeye erişimde zorluklar gibi çeşitli şekillerde işletmelerin karşısına yüksek maliyetler olarak çıkmaya başladı.

Bu durum yalnızca çevresel etkilerle bağlantılı değildir. Ekonomik etkiler açısından bakıldığında, işletmelerin tedarikçilerine adil ödeme yapmaması, tedarik zincirinde kalite sorunlarına yol açarak hammadde kalitesinin düşmesine ve nihai ürünün rekabet gücünü kaybetmesine neden olabilir. Benzer şekilde, çalışanlara geçim ücreti yerine asgari ücret ödenmesi kısa vadede maliyet avantajı gibi görünse de uzun vadede iş gücü devir oranını artırarak, üretim verimliliğini düşürmekte ve kurumsal bilgi birikiminin kaybına yol açmaktadır.

Sosyal etkiler perspektifinden bakıldığında ise, ücret eşitsizliklerinin ve adil olmayan çalışma koşullarının toplumsal düzeyde yoksulluğu ve gelir adaletsizliğini artırması, zamanla sosyal huzursuzluk ve toplumsal olaylara zemin hazırlamaktadır. Bu da işletmeler için doğrudan (iş sürekliliğinin bozulması, operasyonların aksaması) ve dolaylı (marka itibarının zedelenmesi, yatırımcı güveninin azalması) maliyetler doğurmaktadır.

Bu döngüyü kırmanın en etkin yolu ise gerçek değeri hesaplamak. Bir başka deyişle, finansal tabloların işletmelerin değer zinciri boyunca meydana gelen etkilerini içermesi.

Finansal Tabloların İçeriği Değişiyor mu?

Geleneksel finansal raporlama, işletmelerin faaliyetlerini gelir tablosu, bilanço ve nakit akış tablosu üzerinden takip ederek kârlılık, varlık-yükümlülük dengesi ve likidite durumunu ortaya koyar. Ancak günümüzde yalnızca bu kalemlere bakmak, işletmenin gerçek değerini ve risklerini anlamakta yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle finansal tabloların içeriğinin değişip değişmeyeceği sorusu giderek daha fazla gündeme gelmektedir.

Yeni yaklaşımlar, finansal tabloların sadece muhasebe standartlarının öngördüğü dar kapsamlı kalemleri değil, aynı zamanda işletmenin değer zincirindeki ekonomik, çevresel ve sosyal etkilerini de yansıtması gerektiğini vurgulamaktadır. Bu da görünmeyen maliyetlerin, somut muhasebe kalemlerinin içine dâhil edilmesi anlamına gelmektedir.

Örneğin:

  • Satılan Malın Maliyeti (COGS) kalemi, bugün yalnızca hammadde, işçilik ve üretim giderlerini içerir. Oysa üretim süreçlerinden kaynaklanan sera gazı emisyonlarının maliyetinin de bu kalemde görünür olması gerekir. Böylece işletmenin ürünlerinin gerçek maliyeti, çevreye verdiği zararlarla birlikte yansıtılmış olur.
  • Personel Giderleri kalemi, çalışanlara ödenen maaşları kapsar. Ancak bu maaşların yalnızca asgari ücreti yansıtması, çalışanların temel ihtiyaçlarını karşılamayan bir düzeyi görünmez kılar. Bu nedenle personel giderlerinde, ödenen maaş ile geçim ücreti arasındaki farkın da raporlanması gerekir. Böylece işletmelerin insan sermayesine katkısı veya yarattığı sosyal maliyet şeffaf şekilde izlenebilir.
  • Amortisman ve değer düşüklüğü gibi kalemlere yalnızca fiziki varlıkların yıpranması değil, aynı zamanda doğal sermaye amortismanı da eklenebilir. Örneğin aşırı su kullanımı veya toprak verimliliğinin azalması, uzun vadede şirketin faaliyetlerini sürdürülebilir kılacak kaynakların tükenmesi anlamına gelir ve bu da finansal tablolarda karşılığını bulmalıdır.

Çevresel ve sosyal etkilerin finansal tablolara entegre edilmesi, yatırımcıların en çok dikkate aldığı finansal oranları da doğrudan değiştirecektir. Örneğin satılan malın maliyetine sera gazı emisyonlarının parasal karşılığı dahil edildiğinde brüt kâr marjı daralacak, bu da FAVÖK üzerinde aşağı yönlü baskı yaratacaktır. Çalışanlara asgari ücret yerine geçim ücreti ödenmesi, kısa vadede faaliyet giderlerini artırıp kârlılık oranlarını düşürebilir; ancak uzun vadede düşük iş gücü devri ve artan verimlilik yoluyla sürdürülebilir bir faaliyet kârlılığı sağlayacaktır. Benzer şekilde doğal sermaye amortismanı olarak su kullanımı veya toprak verimliliği kaybının maliyetinin finansal tablolara entegrasyonu, net kâr ve özsermaye kârlılığı oranlarını etkileyebilir. Bu tür yeni kalemler nakit çıkışı gerektirdiğinde cari oran ve likidite oranları üzerinde de kısa vadeli baskılar oluşabilir. Ancak yatırımcı perspektifinden bakıldığında, bu görünmeyen maliyetlerin tablolarla görünür hale gelmesi, şirketin uzun vadeli risk yönetimi kapasitesini ve dayanıklılığını daha gerçekçi biçimde ortaya koyarak güvenilirliği artırır.

Kısacası, finansal tabloların içeriği giderek değişmektedir. Gelecekte gelir tablosu ve bilançolar, yalnızca muhasebeleştirilebilir nakit akışlarını değil, aynı zamanda karbon maliyetlerini, geçim ücreti farklarını, doğal sermaye kullanımını ve sosyal etkileri de içerecek şekilde genişleyecektir. Bu dönüşüm hem yatırımcıların hem de toplumun şirketlerin gerçek performansını daha doğru değerlendirmesine imkân tanıyacaktır.

Read more
  • Published in Genel
No Comments

İçten-Dışa ve Dıştan-İçe Etkiler: Sürdürülebilirlik ve ÇSY Farkı

Pazar, 12 Ekim 2025 by hexa_user

Sürdürülebilirlik ve Çevresel, Sosyal, Yönetişim (ÇSY ya da ESG) kavramları, günümüz iş dünyasında sıkça birlikte anılan fakat farklı anlamlar ve bakış açıları barındıran iki önemli kavramdır. Hem sürdürülebilirlik anlayışının hem de ÇSY uygulamalarının temelini oluşturan bu kavramları daha iyi anlamak için “içten-dışa” (inside-out) ve “dıştan-içe” (outside-in) etkiler üzerinden değerlendirmek gerekir.

İçten-Dışa Etkiler: İşletmeden kaynaklanan etkiler

İçten-dışa etkiler, bir şirketin kendi faaliyetlerinden kaynaklanarak çevre, toplum ve ekonomi üzerinde yarattığı etkileri ifade eder. Örneğin bir fabrikanın karbon emisyonu, bir bankanın verdiği kredi politikalarının çevreye olan etkisi veya bir tekstil firmasının tedarik zincirinde işçi haklarına gösterdiği özen içten-dışa etkilere örnek gösterilebilir.

Sürdürülebilirlik kavramı daha çok bu içten-dışa etkilere odaklanır. Çünkü sürdürülebilirlik, şirketlerin sadece kendi kârına değil; toplumun, doğal kaynakların ve geleceğin refahına da katkı sağlamasını zorunlu kılar. Bu açıdan bakıldığında sürdürülebilirlik, iş dünyasında değer yaratmaya daha geniş bir perspektiften bakar. Sürdürülebilirlik şu soruyu sorar: “Şirketin faaliyetleri çevreye, topluma ve ekonomiye nasıl bir fayda ya da zarar sağlıyor?”

Dıştan-İçe Etkiler: Dış çevreden kaynaklanan etkiler

Dıştan-içe etkiler ise, çevresel, sosyal ve yönetişimle ilgili gelişmelerin bir şirketin iş modeli, stratejisi, operasyonları ve finansal performansı üzerinde yarattığı etkileri ifade eder. Örneğin iklim değişikliğinin yarattığı fiziksel riskler (sel, kuraklık, orman yangınları), regülasyonlarda yaşanan değişiklikler (karbon vergisi, CBAM gibi) veya sosyal eğilimler (tüketicilerin sürdürülebilir ürünlere yönelmesi) dıştan-içe etkilere örnek olarak gösterilebilir.

ÇSY raporlaması ve yönetimi, işte bu dıştan-içe etkilere yoğunlaşır. Burada kritik soru şudur: “Çevresel, sosyal ve yönetişim faktörleri şirketin gelecekteki kârlılığını, rekabetçiliğini ve risklerini nasıl etkiliyor?” Bir başka deyişle ÇSY bir risk yönetimi mekanizmasıdır.

Sürdürülebilirlik ve ÇSY’nin Kesişim Noktası

Sürdürülebilirlik ve ÇSY kavramları genellikle aynı kavramlar gibi düşünülmektedir. Ancak içten-dışa ve dıştan-içe etkiler üzerinden ayrıştırıldığında bu iki yaklaşımın tamamlayıcı olduğunu görmek mümkündür. Sürdürülebilirlik daha çok etik, sorumluluk ve toplumsal değer yaratma üzerinden ilerlerken; ÇSY yaklaşımı yatırımcıların ve paydaşların risk-getiri dengesi açısından konuyu ele alır.

Bir örnekle açıklamak gerekirse; bir enerji şirketi kömürden çıkış stratejisi geliştirdiğinde, bu adım sürdürülebilirlik açısından çevresel bir sorumluluk (içten-dışa olumsuz etkiyi azaltma) anlamına gelirken, aynı zamanda gelecekte karbon fiyatlandırmalarından doğabilecek mali riskleri azaltması nedeniyle ÇSY açısından da önemli bir dıştan-içe yönetim hamlesidir.

Neden Her İki Yaklaşım da Gereklidir?

  • Sürdürülebilirlik olmadan ÇSY: Şirketler kısa vadede sadece yatırımcı gözüyle risklere odaklanarak, topluma ve doğaya olan etkilerini göz ardı edebilir. Bu da orta vadede itibar kaybına yol açabilir.
  • ÇSY olmadan sürdürülebilirlik: Şirket etik değerleri, çevresel ve sosyal etkileri ön planda tutarak dış etkiler nedeniyle finansal risklerini gözden kaçırabilir. Bu da orta vadede nakit akışını, finansal performansını ve finansal durumunu olumsuz yönde etkileyebilir.

Dolayısıyla şirketlerin hem içten-dışa hem de dıştan-içe etkileri bütüncül bir çerçevede ele alması gerekmektedir. Bu noktada entegre düşünce yaklaşımı devreye girer. Entegre raporlama yoluyla, şirketin yarattığı ve maruz kaldığı tüm etkileri altı sermaye üzerinden (finansal, üretilmiş, beşerî, sosyal, fikri ve doğal) değerlendirilerek nasıl yönetildiğine dair şeffaflık sağlanır.

Sonuç: İki Yönlü Bakış Açısının Önemi

Sonuç olarak, iş dünyasında sürdürülebilirlik ve ÇSY kavramlarını birbirinden kopuk düşünmek yerine içten-dışa ve dıştan-içe etkilerin birbirini tamamlayan boyutları olarak görmek gerekiyor. Şirketler yalnızca çevre ve toplum üzerinde bıraktıkları etkiyi azaltmaya değil, aynı zamanda değişen dünyada kendi risklerini ve fırsatlarını yönetmeye odaklanmalı.

İçten-dışa bakış, şirketi çevresel ve toplumsal değer yaratmaya yönlendirirken; dıştan-içe bakış, şirketin finansal sürdürülebilirliğini korur. Bu iki yaklaşımın birleşimi ise uzun vadeli değer yaratmanın en sağlam yoludur.

Read more
  • Published in Genel
No Comments

Paydaş Katılımının Yeni Boyutu

Pazar, 12 Ekim 2025 by hexa_user

Bugünün iş dünyasında sürdürülebilirlik yalnızca ekonomik, çevresel ya da sosyal etkileri yönetmeyi ve raporlamayı ifade eden bir kavram değil; aynı zamanda paydaşlarla kurulan ilişkinin niteliği ile doğrudan bağlantılı. Geleneksel olarak paydaş katılımı, anketler, odak grupları ya da yıllık raporlarda paydaş görüşlerine yer verilmesi gibi yöntemlerle sınırlı kalıyor. Ancak günümüzde bu yöntemlerin yetersiz kaldığı açıkça görülüyor. Çünkü paydaşların beklentileri çeşitlendi, değer algıları farklılaştı ve işletmelerin üzerindeki toplumsal baskılar arttı.

Artık mesele yalnızca “paydaşlara anket göndermek” değil; onların hangi değerleri önemsediğini anlamak, bu değerler arasında örtüşmeler ve çatışmalar olduğunu kabul etmek ve karar süreçlerini buna göre yeniden kurgulamak. İşte tam bu noktada “alışılmış yöntemlerin dışına çıkmak” kritik hale geliyor.

Değerin Göreceli Doğası

Bir işletme için “değer” dendiğinde akla genellikle finansal kazanç geliyor. Ancak sürdürülebilirlik perspektifinden bakıldığında değer çok daha geniş ve çok daha göreceli bir kavramdır.

  • Müşteriler için değer, kaliteli ve erişilebilir bir ürün,
  • Çalışanlar için değer, adil ücret, iş güvencesi ve iş-yaşam dengesi,
  • Yatırımcılar için değer, istikrarlı bir getiri ve uzun vadeli risklerin azaltılması,
  • Toplum için değer, çevresel etkilerin azaltılması ve istihdam yaratılması olabilir.

Bu örnekler bize gösteriyor ki, işletmenin farklı paydaş grupları için “değer” tanımı farklı noktalarda bulunuyor. Dolayısıyla, tek bir değer algısına odaklanmak yerine bu çok boyutlu bakış açısını kabul eden bir yaklaşım geliştirmek gerekiyor.

Paydaşlar Arasında Olası Ödünleşimler

Farklı paydaşlar için farklı değer tanımlarının olması, kimi zaman kaçınılmaz ödünleşimlere yol açabilir. Örneğin:

  • Bir işletme, karbon emisyonlarını azaltmak için üretim sürecine yatırım yaptığında, kısa vadede yatırımcının beklediği kâr marjı düşebilir.
  • Maliyetleri kısmak için iş gücünü küçülten bir şirket, yatırımcı açısından kısa vadede değer yaratırken, çalışanlar ve toplum açısından olumsuz sonuçlar doğurabilir.
  • Yeni bir ürünün fiyatını düşürmek, müşteriler için değer yaratırken, çalışanların ücret artışlarını sınırlayabilir.

Bu örnekler, işletmenin her adımında farklı paydaş grupları arasında bir denge gözetmesi gerektiğini hatırlatıyor. İşte bu noktada entegre düşünce sistemi devreye giriyor: Değer yaratma sürecini yalnızca bir paydaş grubunun değil, bütün sermaye öğelerini kapsayan paydaş gruplarını gözeterek kurgulamak.

Altılı Sermaye ile Değeri Yeniden Düşünmek

Entegre Raporlama Çerçevesinin ortaya koyduğu Altılı Sermaye modeli değer yaratma süreçlerini yönetmek için önemli bir rehber sunuyor. İşletmenin yalnızca finansal sermaye ile değil; aynı zamanda üretilmiş, entelektüel, beşerî, sosyal ve doğal sermaye ile değer yaratıyor olması, paydaş katılımını da daha stratejik hale getiriyor.

  • Finansal sermaye → Yatırımcıların beklentileriyle ilişkilidir. Yatırımcılar için yaratılan değerin yanı sıra finansal sermayenin diğer sermaye öğelerinin güçlenmesindeki rolü ile işletmeler kendileri için de değer yaratır. Bu da yine hissedarlar ve yatırımcılar için değer yaratan bir döngü oluşturur.
  • Üretilmiş sermaye → Müşterilere sunulan ürün ve hizmetlerin altyapısını oluşturur. Bu nedenle üretilmiş sermayenin gücü müşteriler için değer yaratma sürecinde önemli rol oynar.
  • Entelektüel sermaye → Yenilikçi fikirler, teknoloji ve know-how birden fala paydaş grubu için değer yaratan bir sermaye öğesidir. Özellikle yatırımcılar için orta ve uzun vadede değer yaratmasının yanı sıra bilgi birikiminin beşerî sermayeyi güçlendirmesi yönüyle de değer yaratma sürecine katkı sağlar.  
  • Beşerî sermaye → Çalışanların gelişimi, güvenliği, mesleki gelişimi hem çalışanlar hem müşteriler için değer yaratma sürecinde rol oynayan bir sermaye öğesidir.
  • Sosyal sermaye → Toplumla, tedarikçilerle, müşterilerle kurulan güvene dayanır. Bu nedenle birden fazla paydaş grubu için değer yaratmak söz konusudur.
  • Doğal sermaye → Çevresel etkiler, ekosistemler ve kaynak kullanımı ile ilgilidir. Bu da doğrudan toplum refahı üzerinde etkiye sahiptir.

Alışılmış yöntemlerin ötesine geçen paydaş katılımı, bu altı sermaye öğesini paydaş perspektifinden yeniden okumayı sağlar. Böylece işletme, kimin için neyin değerli olduğunu daha net görür ve olası ödünleşimleri daha şeffaf şekilde yönetebilir.

Alışılmış Yöntemlerin Ötesine Geçmek

Peki, işletmeler paydaş katılımında nasıl farklı yollar izleyebilir?

Katılımcı Karar Alma: Çalışanları ve toplumu, önemli stratejik kararlarda danışma kurulları veya ortak atölyeler yoluyla sürece dahil etmek.

Senaryo Tabanlı Katılım: Paydaşlarla olası risk ve fırsat senaryolarını tartışarak, gelecekteki etkileri birlikte değerlendirmek.

Paydaşlar Arası Köprüler Kurmak: Yatırımcı, çalışan ve toplum temsilcilerini aynı masada buluşturarak ödünleşimlerin şeffaf şekilde konuşulmasını sağlamak.

Altılı Sermaye Odaklı Diyalog: Paydaşlara yalnızca finansal etkiler üzerinden değil, tüm sermaye öğeleri üzerinden “hangi değer sizin için kritik?” sorusunu yöneltmek.

Değerin Yeniden Tanımlandığı Bir Çağ

Artık işletmeler için sürdürülebilirliğin özü, yalnızca risk yönetimi ya da uyum değil; değerin çok boyutlu ve göreceli olduğu. Bu da paydaş katılımını alışılmış yöntemlerin ötesine taşıyarak, onların gerçek önceliklerini ve değer tanımlarını anlamayı gerektiriyor.

Evet, paydaş grupları arasında kimi zaman çatışmalar ve ödünleşimler olacaktır. Ancak bu, işletme için bir zorluk olduğu kadar bir fırsattır. Çünkü farklı değerleri bir araya getirmek, şirketin stratejik esnekliğini ve toplumsal meşruiyetini güçlendirir.

Sonuç olarak, paydaş katılımında yenilikçi yaklaşımlar geliştiren şirketler yalnızca bugünün ihtiyaçlarını karşılamakla kalmaz; aynı zamanda geleceğin iş dünyasında güven, dirençlilik ve bütünsel değer yaratımı için güçlü bir zemin inşa eder.

Read more
  • Published in Genel
No Comments

Son Yazılar

  • Entegre Düşünce Sistemi ve Altılı Sermaye Yönetimi: Görünmeyen Sermayeyi Görünür Kılmak
  • Görünmeyen Maliyetler: İş Dünyasında Değer Yeniden Tanımlanıyor
  • İçten-Dışa ve Dıştan-İçe Etkiler: Sürdürülebilirlik ve ÇSY Farkı
  • Paydaş Katılımının Yeni Boyutu

Son yorumlar

Görüntülenecek bir yorum yok.

Featured Posts

  • Entegre Düşünce Sistemi ve Altılı Sermaye Yönetimi: Görünmeyen Sermayeyi Görünür Kılmak

    0 comments
  • Görünmeyen Maliyetler: İş Dünyasında Değer Yeniden Tanımlanıyor

    0 comments
  • İçten-Dışa ve Dıştan-İçe Etkiler: Sürdürülebilirlik ve ÇSY Farkı

    0 comments
  • Paydaş Katılımının Yeni Boyutu

    0 comments

Son yorumlar

    Archives

    • Ekim 2025

    Categories

    • Genel

    Üst veri

    • Oturum aç
    • Kayıt akışı
    • Yorum akışı
    • WordPress.org

    GET A FREE QUOTE

    Please fill this for and we'll get back to you as soon as possible!

    • – Kurumsal Sürdürülebilirlik & ÇSY (ESG) Eğitimi
    • – 6’lı Sermaye Sistemi Entegrasyonu
    • – Çifte Önemlilik – Finansal Önemlilik – Etki Önemliliği Analizleri
    • – Finansal ve Finansal Olmayan Performans Bağlantı Analizleri
    • – Sermaye Akış Tablosu & Etki Analizi
    • – Avrupa Sürdürülebilirlik Raporlama Standartlarına uygun Sürdürülebilirlik Raporlaması (ESRS)
    • – Entegre Raporlama (IR)
    • – TSRS Raporlaması
    Hexa Capita

    © 2025 Bu internet sitesinde yer alan içerikler özgün içerikler olup kopyalanarak kullanılamaz Design By Fikr-i Dijital.

    TOP
    Manage Consent
    To provide the best experiences, we use technologies like cookies to store and/or access device information. Consenting to these technologies will allow us to process data such as browsing behavior or unique IDs on this site. Not consenting or withdrawing consent, may adversely affect certain features and functions.
    Functional Her zaman aktif
    The technical storage or access is strictly necessary for the legitimate purpose of enabling the use of a specific service explicitly requested by the subscriber or user, or for the sole purpose of carrying out the transmission of a communication over an electronic communications network.
    Preferences
    The technical storage or access is necessary for the legitimate purpose of storing preferences that are not requested by the subscriber or user.
    Statistics
    The technical storage or access that is used exclusively for statistical purposes. The technical storage or access that is used exclusively for anonymous statistical purposes. Without a subpoena, voluntary compliance on the part of your Internet Service Provider, or additional records from a third party, information stored or retrieved for this purpose alone cannot usually be used to identify you.
    Marketing
    The technical storage or access is required to create user profiles to send advertising, or to track the user on a website or across several websites for similar marketing purposes.
    • Seçenekleri yönet
    • Hizmetleri yönetin
    • {vendor_count} satıcılarını yönetin
    • Bu amaçlar hakkında daha fazla bilgi edinin
    View preferences
    • {title}
    • {title}
    • {title}